ÖmeR
  Sözlü Şiir
 
Sen de Gelecek misin..?

Gün gelip geceye sırtını dönmüş bir seher vakti kapında çöreklenirsem,
Sen de dönecek misin sırtını yitik geçmişe?
Bensiz kışlarını kendi zamanında dondurup,
Benli yazlarını benim zamanında yakıp, düşecek misin yollara ?
Kavşaklarda "acaba" diyen iç sesinde çelişkilere düşmeden,
Dünden yarınına kovaladığın eksik zamanını yeniden tüketmeden.

Gün gelip gölgemi yollarına düşürdüğüm bir akşam üstü,
Yıkarsam aşktan kaçan demirden duvarlarımı;
Sen de düşürecek misin ayaklarına, utancından sakladığın kıpkırmızı yüzünü?
Yarınını yeniden doğan günümüze düne saklanmadan kaldıracak mısın?
Endişelerini bohçana yüklemeden koşar adım kavuşmalara pişmanlıkla giderken.

Gün gelip çalar saatlerimi susturduğum, kum saatlerimi kırdığım bir aşk vakti ,
Zamanı eksik takvimlerde tüketip an yaparsam sarp yamaçlarında;
Sen de susturacak mısın hasrete davetkar çanlarını?
Düne, bugüne takılmadan; yarına dair ihtimallerine endişeli bedeller biçmeden,
Aşka "Fora" diyebilecek misin?
Kalbimizde dondurduğumuz aşk vaktinde ebediyete yelken açarken...

Gün gelip çözersem dilimin zembereğini...
Haykırırsam sonsuzluğa seninle gideceğimi,
İtiraf edersem seni ne kadar çok sevdiğimi; sen de sevecek misin?
Düne dair takvim sayfalarını yırtarak,
Keşkelerini geri dönüşümsüz çöp kutularında bırakarak...
Bağıracak mısın yarına; ismimi sonsuza kadar kalbinden silmeden,
Aşkın tek gidişlik treninde geriye dönmeden ilerlerken.

Ya gidersem yeniden.!
Susuzluğunda ırmaklarını coşturarak,
Sislerinde dağları güneşe boyayarak.

Ya gidersem..!
Kuraklarında yeşiller açarak,
Hazanında yeni filizler toplayarak.

Ya gidersem..!
Ellerimden merhabalar sunarak,
Yarınına düşler adayarak.

Ya gidersem..!
Gölgende boynuna sarılarak,
Hüzünlerinde omzuna yaslanarak.

Ya gidersem..! Yeniden dönülecek yollardan aşarak,
Hasretini kalbimde sonsuza taşıyarak.

Ya gidersem..! İhtimallerinde temenniler bırakarak,
Aşkından kuyulara beş kuruşa dilekler adayarak.

Ya gidersem yeniden..! Sende gelecek misin?
İhtimallerimi gerçek kılarak,
Aşkını sol göğsüne yaslayarak.

Sen de gelecek misin?
Ellerini ellerime susatarak,
Gözlerini gözlerime kenetlediğin aşkına demir atıp,
Kalbini sonsuza dek kalbime adayarak.

Söyle...! Ya gidersem...
Sen de gelecek misin?
Sen de sevecek misin?
Bedenini yeniden sulara bırakarak...
Aşkın hain engebelerinde yılmadan koşarken,
Kalbini kalbime ölümüne sunacak mısın?

Söyle...!

Susmak herşeyi düzeltseydi ,bir tek kelime etmezdim son nefesime kadar...
Ağlamak seni geri getirseydi,yemin ederim ki hiç susmazdım.oturur göz pınarlarım kurumacasına ağlardım...
Gülmek herşeyi silseydi,kimse beni ağlarken görmezdi...

Aşk küskün bana.Hakedene aşkı veremedim diye..Gözyaşlarım kırgın,ve umutsuz ve
tüm gülüşlerim buruk,hatta gülüş denecek bir şey kalmadı yüzümde... Aklımı çaresizliklere,nedensizliklere,sensizliklere teslim ettim,herşey
haram bundan sonra,yaşamak bile anlamsız kalıyor sensiz...
Düşler kurardım,ikimize dair.Hani türk filmlerinde gelinlik kızlar pembe panjurlu bahçeli evleri olsun isterler ya ben bunların hiçbirini hiçbir zaman istemedim...bBenim tek istediğim sadece seni yanımda hissetmekti ,o olduktan sonra bana herşey rüya gibi gelirdi....Ama en güzel düşüm senle ilgili sana evet diyeceğim anı düşlemek oldu hep.Kimseye söylemeye bile cesaret edemediğim...
Yazık bana herkese bunun hep bir oyun olduğunu soledim imkansız birşey sizin düşündüğünüz dedim,kendi gururuma yediremedim sensizliği hep düş olarak kaldılar bu korkak yüreğim yüzünden.
Hatalarım oldu.Hatalarım oluyor.ve elbette olmaya devam edece... Ama ben en
büyük yanlışı inanmakla yaptım,güvenmekle... Sana güvendim çünkü seni sevmiştim, sana güvenmiştim.... Güvenmi,inanmak mı hayaller peşinde koşuyorsun deli kız....Geç bunları bir kalemde.Bana yanlışlardan bahset,bana hatalardan,bana hüzünlerden ,bana aşk acısından bahset,bana hayattın sillesinden bahset...
Mutluluğa dair bir şey varsa yaşamda,ki şayet varsa gerçekten,ben
anlamadım hiç bir zaman nerde o? Neden ben arayışlar içersindeyim?Neden ben mutluluğa senden sonra hiç ulaşamadım?Neden ,neden ,neden...
Onun nerde olduğunu biliyorsan banada anlat ,tarif et nasıl mutlu olacaksam tek başıma onu anlat ki artık bende mutlu olayım ama imkansızı istemek her zaman umutsuzların düşlediği bir şey mi yoksa ben mi acımı hafifletmek için bunları boyle düşlüyorum...
Ben acımı kalbime kalbimi sana(aşkıma) ve aşkımı çok uzaklara gömdüm kimsenin ulaşamayacağı okyanusun derinliklerine kimse ulaşamasın diye...Ulaşıp bizim en azından benim yaşadığım acıyı onlarda şahit olmasınlar,onlarda o acıyı tadmasınlar istedim...

Susmak herşeyi düzeltseydi ,bir tek kelime etmezdim son nefesime kadar...
Ağlamak seni geri getirseydi,yemin ederim ki hiç susmazdım.oturur göz pınarlarım kurumacasına ağlardım...
Gülmek herşeyi silseydi,kimse beni ağlarken görmezdi...

Ama artık bir şeyi biliyorum ki sen artık ne bana aitsin ne de ben sana aittim....Ben seni sadece bir hayal kahramanı olarak o güzel hikayelerimde yaşatacağım.Belki gün olur çocuklarm olursa onlara anlattığım masal kahramanı yakışıklı prens sen olacaksın...Ama o masallarda sen hep benle bir mutlu bir sona ulaşacaksın... Gerçekte mutlu sondan çok acı vereceksin beni bırakıp gitmenin ardından... Neden bunu hak ettim diye sormayacağım sana artık Çünkü hiç bir zaman tatmin edici bir cevap alamadım senden.Sana bundan sonrada güzel dileklerde bulunacağım sevdiğim... Çünkü sen mutlu olmaya değersin bensizken bile...Senin hayatına benden sonra girecek kadın umarım bundan sonra sana benim sana gösteremediğim ya da göstermeye cesaret edemediğim sevgiyi gösterirde mutlu olursun...
Elveda hayatıma renk katan aşk kahramanı .... Beni hep o deli kız olarak hatırla.Çünkü beni hep en çok o zamanlarda severdin biliyorum....

Her şey ne kadar yabancı şimdi bana... Sen ne kadar yabancısın... Hani ikimizi, seni ve beni, biz öznesine sığdırdığımız zamanlarda bir soru sormuştum sana; “ Bir gün, yanından geçerken merhaba bile diyemediğim bir yabancı olacak mısın?” demiştim. Şimdi bu sorunun cevabı bile geçmiş zamanın tozlarına karıştı...

Sinemada eline uzandığım günün üzerinden üç koca yıl geçti. İnsanın içinde neşeli kır çiçekleri açtıran bir bahar günüydü. Aklım başkasında, yüreğim sende idi... Dudaklarımızın birleştiği ana tanıklık eden o sokak ve kaldırımlar bizi unutmadılar, bekliyorlar. Oysa, ne olursa olsun her Nisan’ın belli bir gününde orada buluşmaya dair verilen söz hiç tutulmayacak, bilmiyorlar...

Kaybedişlerim yüreğimin yanında aklımı da sana vermemle başladı. Kendimi her şeyimle sana adamam ne büyük bir hataydı da, ben bunu çok geç anladım... Ben seninle çoğalmayı umarken, eksildim, azaldım ve yalnızlaştım. Yine de vazgeçmedim yanında olmaktan... Senden çok aşka sığındım “biz” olduğumuz günlere dönmek için... Senin sığındığın bendim! Ve ben bu büyük yalana inandım. Lanet olsun ki inandım. Senden sonra yaşadığım tüm savrulmalarım, acılarım, göz yaşlarım sana inanmamın bedelidir. Benden başka kimse bilemez bunu... Şimdi yabancılığın yüreğimi kanatan bir öyküdür. Ve bu öykünün içinde senden sonra yaşanan her güne yazılmış pişmanlıklar, gözyaşları, hatalar, aşk sanılan duygular, en çok da yalanlar gizlidir. Şimdi yabancılığın beni oradan oraya savuran bir türküdür. Senin duymadığın, benim dilimden düşmeyen bir türkü...

O yabancı yerde, yabancılığınla, kendine yakın sandığın ama çok uzak olan o yabancıyla asla mutlu olamayacaksın. Çünkü bu yabancılık hiç terk etmeyecek seni... Çünkü nereye gidersen git ahım peşimi bırakmayacak...

Varlığının ya da yokluğunun anlamı yok artık... Anlam yüklediğim tek şey yabancılığın... Yokluğun bile acıtmıyor canımı ama bu yabancılık kanatıyor yüreğimi...

Yalnızlığımın beynimi kemirip duran, yiyip bitiren sesleri içinde kayboldum..

Hayatın bir yerlerinde kayboldum... Neresi olduğunu bulamıyorum şimdi, neler beklerdik, ne isterdik, sonsuz isteklerin ucuna değemeden kayboldum...

Bilmediğimiz yollarda değil, çıkmaz sokaklara daha giremeden, hergün gidip geldiğimiz yerlerde kayboldum...

Okyanuslarda akan uçsuz bucaksız sulara daha girmeden, büyük dalgalara çarpamadan, boğulamadan, yığın yığın suların altında kalmadan, sığ sularda, sessiz, durgun denizlerde kayboldum..

Yüksek dağların tepesine çıkarken, zirvelere ulaşmaya çalışırken, gökyüzüne yazılar yazmak isterken, yıldızların ardı sıra koşarken değil; daha dağın yamaçlarında kayboldum...

Derin bakan siyah gözlerin içinde, gülümseyen bir yüzde, titreten bir dokunuşta, sıcak bir tende, ateşli bir öpücükte, tatlı bir merhabada, küçücük bir el tutarken, yeni yürüyen bir bebeğin adımlarında, hasretimin, özlemimin durgun bakan gözlerinin içindeki küçük kahverengi lekede kayboldum...

Uzak ülkeler çekti beni, bilinmeyen hayatlar tanımak istedim... Toz duman, dere depe gezmek, ormanlarda, denizlerde, yollarda, çöllerde dolaşıp durmak isterken, daha kapıdan çıkamadan kayboldum...

Hiç bilmediğim, tanımadığım insanlar için atıyor yüreğim, minik bir ele uzanmak, ağlayan bir yüreği susturmak istiyorum… Onlara ulaşmaya çalışırken kendi gözyaşımın selinde kayboldum…

Zaten kaybolup gelmişim bu durduğum yere. Nereydi aslı yerim benim. Nerede duruyordum da buraya geliverdim. Hiç bir şey hatırlamıyorum. İçimdeki düğümlü özlemden başka…

Düğümler ben bilmeden kollarıma, saçlarıma, ellerime dolanmış kıpırdayamdığım bir yerdeyim… Kimin bu eller kendime başkası gibi dokunuyorum şimdi. Yüzümü çizen çığlık gibi bir dokunuşla uyanıyorum. Yakalıyorum o eli, tutuyorum, bakıyorum ki kendi elim… Bir ses duyuyorum sadece bir fısıltı… büyük çığlıklar, dayanılmaz gürültüler değil… Beynimdeki müziğin ilk notasında, küçük bir fısıltıda kayboldum…
 
  Bugün 52 ziyaretçi (66 klik) kişi burdaydı! WWW.KRALİXHTMLTR.GG SİTEMİZİ ZİYARET ETTİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ...!By ÖmeR  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol